Aralık 30, 2011
bu da içli bir kış gecesidir
Annem gelsin de, "bir odadan ötekine geçmek" hüzünlü olmasın artık. Sabah uyanınca elma yesin, gözleri maviye çalsın. Uyuycakken üstümü örtsün, sarılsın. Giderken de bir başörtüsünü bıraksın, özleyince koklayayım diye.
Ah Ey Sipihr-i Gaddar
Vey tali-i sitemkâr:
Rahmetmedin bu zâre,
Her demde kıldın âzar.
Derd ile yandı cismim,
Kan ile doldu çeşmim,
Mahvoldu ism-ü resmim;
Kaldım garib-ü nâçâr.
Derdim benim bilinmez.
Eşk-i terim silinmez.
Emvâc-ı gamım dinmez,
Mânend-i seyl-i enhâr.
Kurtulmadım elemden,
Derd-ü belâ vü gamdan.
Mecrûh olup sitemden,
Sînemde yâreler var.
Bilinmez oldu hâlim,
Kalmadı hiç mecâlim.
Çerh-i felekse zalim:
Cevr eylemekde her bâr.
Daim yanar derûnum,
Hem zâr-ü hem zebûnum.
Müsteğrak-ı cünûnum,
Bend-i gama giriftâr.
Ağyar eder cefayı,
Yar eylemez vefayı.
Bilmem niçin Zekâi
Bu mihnette sezâ-vâr.
Aralık 27, 2011
şerlok holms
Aralık 26, 2011
yalnızlık
...
Aralık 18, 2011
Aralık 06, 2011
no doubt'ın dediği gibi; "Hamuş Ol"
Aralık 05, 2011
cumhuriiyeet cumhuriiyet en güzeel şeey hüüriyeeet
Resulullah'la benim aramdaki farklar
Aralık 03, 2011
Bir ara aşure yapmak da lazım :)
"Aşûre orucu da geçmiş senenin günahlarını bağışlattırır."
(Men sàme yevmez-zîneti edreke mâ fâtehû min sıyâmis-seneti, ya'nî yevme àşûrâ', edreke mâfâtehû min sıyâmis-seneti)
"Kim yevm-i zînette, yâni Aşûre günü, yâni Muharrem'in onuncu günü oruç tutarsa; geçirmiş olduğu seneden tutamadığı nafile oruçların sevabını yakalamış olur." diye buyurmuş Peygamber Efendimiz.
Kasım 29, 2011
kerbela...
Geçeriz dünyada can u canandan,
Kerbelada akan kandan geçmeyiz
Geçeriz ukbada bağ-ı cinandan
Kerbelada akan kandan geçmeyiz
Hüseyin bizim canımız cananımız
Hasan dahi dinimiz imanımız
Kırılsak da pirimiz civanımız
Kerbelada akan kandan geçmeyiz.
Muzaffer Ozak Hazretleri
Kasım 27, 2011
Kasım 26, 2011
Kasım 23, 2011
Kasım 22, 2011
Kasım 18, 2011
Kasım 17, 2011
Kasım 16, 2011
Kasım 12, 2011
Kasım 04, 2011
Kasım 03, 2011
Ekim 30, 2011
Meyyâl Hanım
Ekim 27, 2011
Ekim 19, 2011
kitabe-i seng-i mezar
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye
II.
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
HAklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
III.
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısiyle:
"Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı."
Ekim 17, 2011
kış
Ekim 15, 2011
Ekim 12, 2011
Ekim 11, 2011
cem karacadaki inanılmaz mantık hatası
asayiş
sonra alakasız bi şekilde farkettim ki gözde hala blogumuzu takip etmiyomuş. hiç yakıştıramadım kendisine. halbuki takip etse 7 tane takipçimiz olcak. sevincez.
bi de ilk defa asayiş kelimesini berkemalsiz olarak, tek başına yazıyorum. çok acayip hissettim kendimi. teşekkürler.
Ekim 10, 2011
Ekim 09, 2011
Ekim 05, 2011
Eylül 26, 2011
Eylül 25, 2011
Eylül 24, 2011
rahat bıraksanıza olum adamı
şıhtan şeyhten dervişten
şifa buluyorsanız
muskadan, üfürükçüden
unutun tüm dediklerimi
yıkın diktiğiniz heykellerimi
millet olmanın
kul olun, ümmet kalın
fetvasını bekleyin şeyhülislam'ın
unutun tüm dediklerimi
yıkın diktiğiniz heykellerimi
rahat bırakın beni!
Eylül 22, 2011
ne diyeyim..
Hem kelimeler çok güvenilir değil ki düşünceleri aktarmakta. Şimdi benim yağmurumla sizinki bir mi? Sizi temin ederim, değil. Yine de, bunları bile kelimelerle anlatıyorum.
Konuşmayı sevmeyince yazmayı sevmem gerekirdi belki. O da olmuyor.
Ben düşünmeyi seçiyorum.
Eylül 19, 2011
zorla güzellik olur
insanın umudunu kaybetmesini bile yasaklayan Rahman'a hamd olsun.. ne diyim.
Eylül 16, 2011
X
Ceket, gömlek, topuklu ayakkabı, kızıl saç, hata düzeltmek derken giderek ingilizce öğretmenleşiyorum, durduramıyoruz.
Eylül 02, 2011
Eylül 01, 2011
Ağustos 30, 2011
Ağustos 26, 2011
aramızda
şimdi yazı yazan bir adam yaratmasını istiyorum.. görünüşe bakılırsa onu da yaratıyor anında.
yada yapmak istiyorum, yaratılıyor..
peki bu muhteşem olduğu kadar korkunç bir şey değil mi? Her türlü noksanlıktan münezzeh olan Allah'tan, gün içerisinde bilerek bilmeyerek istediğim saçma sapan şeylerin adedi nedir? Ya bir ömürde ?
Her şeyin Allah ile arasında olmasını daha az mükellefiyet, daha gevşek bir din olarak algılamak nasıl bir ironidir çözemiyorum.
"Allah ile aramda" diyerek Habibullah'ı dahi aradan çıkarmaya çalışan zevat, o esnada neyin yaratılmasını istediğinin farkında mıdır acaba? Sonrasında nasıl bir insan olarak yaratıldıklarının yada..
Ağustos 25, 2011
Teyzenin manifestosu 3
Ağustos 23, 2011
evimizdeki gözdeler
gözdenin istanbulda bir evi vardır. evin iki odası vardır.
gözdenin bir kalbi vardır. kalp bölünmez. bi istanbula bi konyaya taşınır.
Vücudumuzda demir vardır. gözdenin vücudunda yoktur. demir almak için hap içilir. bazen de içilmez.
Muhsin amca da kelebeklerle ilgilenir. Orta yaşlı adamlara amca denir.
Ağustos 15, 2011
Zikrullah’tan kaçar mı?
Arif olan, gevherin
Yok yerlere saçar mı?
Gelsün marifet alan
Yoktur sözümde yalan
Emmareye kul olan
Hayrı şerri seçer mi?
Sen bir koruk selvisin
Heman şöyle durursun
Sen bir palaz yavrusun
Kuş kanatsız uçar mı
Üftade yanıp tüter
Bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan
Îmân ile göçer mi?
mark eliyahu
http://www.rainymood.com/
Ağustos 14, 2011
Ağustos 13, 2011
Bayram o bayram olur
Bu geceler şunlardır:
1-Receb-i Şerifin birinci gecesi,
2-Beraat gecesi,
3-Ramazan bayramı gecesi
4-Kurban bayramı gecesi.'
Ağustos 12, 2011
Ağustos 11, 2011
Ağustos 10, 2011
Ben geldim, o uçtu gitti
Geceleriyse pırıltı saçılmış gibidir. Kendini evrenin orta yerinde hisseder insan. Yerde yıldız, gökte yıldız..
Bi uçak geçti o gökyüzünden, onu seyrettim penceremden. Işıl ışıl yoluna gitti. Ama o uçağın içinde öyle bir ışık vardı ki, beni kendine hayran bıraktı da gitti.
Ağustos 09, 2011
Ağustos 02, 2011
Temmuz 31, 2011
Temmuz 27, 2011
Afrika
El bilir âlem bilir
Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz’in
Hâlâ eskisi gibi çizilir
Haritalarda
Cemal Süreya
(Kelebekleri çokça etkilemiş bir zat)
Temmuz 26, 2011
kalanlar
Temmuz 25, 2011
4 adımda sanat filmi çekmek.
pis çocuk
verim
riks üzerine
.......................
açtık.
ölüm dedikleri
- sinemada izlediğiniz filmin sona ermesi gibi birşeydir.kendinizi kaptırdığınız şeyin film olduğunu ancak cast taki yazılar çıkınca anlarsınız..gerçeğinde cast taki yazıları bekleyecek kadar bile vakit tanınmaz size..tüm güzellikler ya sona ermiştir yada herşey daha yeni başlamaktadır..bir uykudan uyanmak gibi birşeydir..bütün illizyonun ortadan kaybolduğu andır..sözlük anlamını bildiğiniz ama tam olarak ne olduğunu hiç adam gibi düşünmediğiniz gerçekle karşı karşıya kalmaktır..hayatınızın gerçek mahiyetini ortaya çıkaran turnusol kağıdı gibi bir şeydir.
*çok eskilerden hasalsözlük girdisi.
bozuk olan asansörümüz bütün katlara çıkabilmekte,sadece bizim kata çıkamamaktadır..bunun üzerine gelen asansör tamircisiyle annem arasında söyle bir diyalog gecer;
asansörcü: bu asansör sizin katı tanımıyo abla...hafızasına işlenmemiş
annem: o beni tanımıyosa ben onu hiç tanımıyorum ...(*: ortamda mevcut olan apartman yöneticisine)bi daha da aidatta bakım parası istemeyin
asansörcü: -olur mu abla tanıtırız şimdi
kamuran
msn konuşmaları esnasında ihtiyaca binaen icat ettiğimiz bir komut sistemi.dış görüşünü el sallayan bir south park kişisi gülümsecinden ibaret olsa da aslında çok derin manalar içermektedir.şöyle ki;bir zamanlar ben ve sevgili msn partnerlerim -ben çıkıyorum,kendine iyi bak,görüşürüz-türevinden vedalaşma cümleleri kurduktan sonra da konuşmaya devam eder ve bir konuşmada birçok kez veda eder hale geliriz.bu durum zamanla bir kötü alışkanlık haline gelmeye başlar.çünkü yerli yersiz edilen vedalar kelimelerin kifayetsizleşmesine sebep olur.inandırıcılık azalır.ayrıca acil bir iş için msn'i kapatmadan önce veda edilirken bir sürü veda cümlesi kurmak ve gelen cümlelere cevap vermek bir eziyet haline gelir.örnek;
" x:benim acilen çıkmam lazım,masaya gitmezsem ablam benim böreği de yiyecek..aç kalcam mazallah
y: peki o zaman görüşürüz
x:görüşürüz..
y:kendine iyi bak
(*: ayıp olmasın diye cevap verme zorunluluğu hissederek)
x:sen de kendine iyi bak
y:sağlıcakla kal
(*: artık takati bitmiştir)(*: ve en kötüsü böreği de bitmiştir)
x: sende sağlıcakla kal..(*: artık yalana başvurulur)benim msn kopuyo arada..bundan sonra cevap vermezsem merak etme..(*: bağlantı cebren ve hile ile koparılır)"
ve insan kamuran'ı icat eder.el sallayan south park kişisi gülümsecinin adı bundan sonra-kamuran-olacaktır..kamuran yazan msn yazarı acil durumlar dışında (*: gerçekten acil durumlar) (*: misal) (*: metafizik güçler harekete geçti,kaaç!) (*: gibi uyarılar serbest tabii) artık taa bir dahaki oturuma kadar başka birşey yazamayacaktır.böylece sorun halledilmiş olacaktır.ve-görüşmek üzere-kelimesi artık yerinde kullanılır olacaktır.
burcuva (hb)
"bir şeyi kırk kere söylersen olur" mantığıyla düşünüldüğünde muhtemelen kocası alim olacak olan kardeşim..(bkz: ben bilmem beyim bilir)(*: kendisi gülmeyen,beyi gülen gülümseç)
her mantık kendi içerisinde tutarlıdır
üç odadan oluşan bir ev düşün.odaların birbirleriyle (*: pencere,kapı gibi) hiçbir bağlantısı yok.iki farklı odada bulunan iki vatandaş da evin sadece kendi bulundukları odadan ibaret olduğunu sanmakta,başka oda olduğunu bilmemekte.a odasında korcan ve ağırlıkları farklı üç taş var.b odasında berkercan ve farklı ağırlıkta iki taş var.c odasında diğer odadaki taşların ağırlığını sıfıra yakınsatacak derecede ağır başka bir taş var(*: odalar,taşlar ve adamlar ideal bu arada)(*: nşa daki gülümseç).şimdi gaipten bir sesle(*: yazar benim kardeşim,istediğim gibi sorarım) bu elemanlara "evdeki en ağır taş hangisi"diye sorsam ikisi de cevap olarak kendi odalarındaki en ağır taşı söylerler.her iki cevap da yanlıştır (*: hatta diğer taşların sıfıra yakınsadığını hesaba katarsak çok saçmadır da) ama cevapları verenler kendi içlerinde tutarlıdırlar.çünkü onlar nesnel gerçekliklerden(*: yani kendi odalarındaki taşların ağırlıklarından) yola çıkarak zihinlerinde bir düşgerçeklik oluştururken c odasını hiç hesaba katmamışlardır.genelleme yaparken bazı gerçekleri hesaba katmamaları yanlış bir yargıya varmalarına sebep olmuştur.
karşıt fikirleri savunan insanların bir konuyu günlerce tartışmalarına rağmen hiçbirinin fikrinde bir değişme olmaması ve aynı şekilde tartışmaya devam etmeleri de bu yüzdendir.(*: sözlüğün son 8 aylık tarihini incelersen görebilirsin)çünkü iki tarafın da zihinlerindeki düşgerçeklik farklıdır.iki taraf da birbirlerinin vereceği cevabı az çok biliyordur aslında.fakat insan bir şeyi bilse de inanmadığı o şeyi nesnel gerçeklik olarak algılayıp onu kendi düşdünyasının bir parçası haline getirmez.yani kendi düşdünyasında o bilginin yeri yoktur.kişinin eski yargısını değiştirmemesinin nedeni budur.
(*: korcanın odasına c deki taşı koysak bile)(*: eğer o taşın var olduğuna inanmıyorsa) (*: korcan yine eski cevabını verecektir)şimdi adamın biri çıkıp "yer çekimi yoktur,gök itimi vardır.biz dengeli bir şekilde itildiğimiz için böyle durabiliyoruz" dese hepimiz "hadi oradan,hadi oradan" moduna geçeriz. eğer bunu bizi inandırabilecek şekilde kanıtlarsa ve inanırsak gök itimini kendi düşgerçekliğimizin bir parçası haline getirip onun savunucusu oluruz.
Anlatma demekle olmaz, sana bir masal anlatayım mı?
Bir küçüüücük davşancık varmış. Davşancık bir sıçramış; "Sıçramasana evladım! Kurtlu musun?" demişler, dinlememiş. İki sıçramış; "Ağır olsana yavrum" demişler, "Ağır ol ki davşan sansınlar" gibisinden bayaa ağır konuşmuşlar hatta ama nafile... Büyük sözü dinlemeyince üçüncüde çarpılıvermiş.
Çarpılınca düşünecek çok zamanı olmuş davşancığın. Büyüklerinin "ağır ol ki davşan sansınlar" sözü kafasının içinde günlerce yankılanmış durmuş. İyileşip ağır bir davşan olmaya karar vermiş. Çok havuç yemiş, büssürü turp yemiş, marullar kemirmiş ve zamanla istediği gibi ağırlaşmış. Ağır bi davşan olduğu için artık "küçücük davşancık" değilmiş elbette. "Devşan" adını vermişler ona ormanda; alay etmişler, küçümsemişler.
Ormanda kimse Devşan'la arkadaşlık etmemeye başlamış. Sevgilisi de terk etmiş zaten. Devşan, depresyona girmiş. "Bağlanmayacaksın" diye bir yazı kazımış bütün ağaçlara. Fakat bu, ormandakilerin onunla geçtikleri dalganın dozunu artırmaktan başka bir işe yaramamış.
Bu hengamenin içinde Devşan'ı sadece bir kişi anlamış. Herkesin hor gördüğü, hatta görünce yolunu değiştirdiği, Devşan'ın bile yıllar yılı kaçtığı "Ağır Geyik". Ağır Geyik ve Ağır Devşan birbirlerini çok sevmişler. Bu yozlaşmış ormandan kaçıp kendilerine şirin bir yuva kurmak istemişler. Balta girmemiş ormanlara taşınıp, pembe panjurlu ağaç kovuklarında barınmışlar. Kırk katırları ve de kırk satırları olmuş. Bir gün, o satırlardan biri ile Ağır Geyik, Devşan'ı öldürmüş. Sonra da kalan satırlara şöyle yazmış: "Herkes öldürür sevdiğini..."
Son.
Temmuz 24, 2011
sozluk yazarlarinin karsilasmalari
- yazarlar birbirlerine nickleriyle hitap ederler ve çevre ahali "gençlik nereye gidiyor ne biçim isimler..ahh nerde ayşeydi fatmaydı bukuriyeydi abedin di "cinsinden iç geçirirler..halihazırda bugün minibüste "aaa ben seni tanıyorum haş be değil mi..naber"diye başlayan diyalog bu duruma iyi bir örnektir..
(bkz: aah o teyzenin bakışı yıktı beni)
bazen nick okumada sorun çıktığı için insan konuşmaya çekinir..lieselotte yle ilk karşılaşmada -sen-şahıs zamirinin kullanımına ağırlık verilip lieselotte nin telaffuzu öğrenilip sorun çözülmüştür..bazıları da isim ve soyadlarını birleştirip oluşturdukları nickleriyle bu duruma kesin çözüm getirmiştir
(bkz: ben)
(bkz: adı bile marka bee)
senaryo menaryo
Temmuz 23, 2011
adam olsak lan hakkat.
Yani kanının akması olacak iş değil! İsmail orada bir şaşırmak şaşırır; nasıl diyeyim, öyle bir şaşırmak hepimize nasip olsa. Hiçbir koşulda sarsılmayacağından emin olduğumuz şu sünepe varlığımıza bir an için o kadar şiddetle uzak düşsek. Bir an için ürpererek düşünsek ki, ya hu, yaradılmışların en mühimi ben olmayabilir miyim? Belki benden daha kıymetli birileri vardır bu dünyada… Belki etraftaki her şeyden bu kadar çok yakınıp kainatın bereketini kaçırmak konusunda biraz daha eli sıkı davranabilirim. Belki bütün hayatım ve ölümüm, kendimden başka kimsenin işine yaramayacak… Belki, benim bile işime yaramayacak birisiyim ben…
Böyle dertlensek de içimiz iyice bir yansa…
Sonra bir yolunu bulup onun da tadını çıkartsak…
Adam olsak lan biraz…
bunu onur ünlü mü, ah muhsin ünlü mü yazdı hatırlamıyorum. çok güzel ama bu. çok iyi. çok süper. uu yee. mükemmel. evet.