Eylül 08, 2013

İzleyip Öğrenelim

Yine etraftaki olaylardan derste kullanacak materyal bulan öğretmen olarak öğrencilerime tanıtım/reklam vidyosu hazırlatırken neleri yapmamaları gerektiğini nasıl öğreteceğimi buldum.
Şu olimpiyat vidyoları nedir arkadaş? Japonların çektiği görüntülerin odağı hep spor, motivasyon, zafer, ver coşkuyu ne güzel. Gözünü sevdiğim Japon milleti.

Bizimkiler simit, hoşça vakit geçirelim, güzel kızlar da var rihanna çalalım havamızı bulalım modundalar. Tamam, klasik tanıtım filmlerinden uzaklaşmak istemiş olabilirler ama turizm için tanıtım yapmadıklarının da farkında olsalarmış iyiymiş. (Sadece birkaç saniye görünen koşan ablayı ve arkadaşlarıyla şakalaşıp basket oynayan zenci abiyi tenzih ederim)

Son olarak, İspanyayı hiç saymıyorum, koskoca vidyonun odağını o parıltılı ışığa alıp onu izletmişler sadece. O yere inen nurun anlamını çözen de beri gelsin, geleceği aydınlatacakmış.

http://www.aksam.com.tr/media/video/?vid=5523

Ağustos 30, 2013

Normal

Şimdi deniyor ki;


1) Erdoğan = Mursi = Diktatör

2) Erdoğan'a destek verenler = Müslüman Kardeşler

3) Demokrasi'nin sandıktan ibaret olmadığı görüldü, seçilen seçimsiz de gönderilebiliyor.

4) Darbe'den sonra sokağa çıkıp tepki gösterenlere sniper ile müdahale edilmesi normal çünkü "iç savaş" çıkacaktı.

Bu benzerlikler doğru mu, Mursi diktatör mü, müslüman kardeşler terörist mi falan bunların hiçbir önemi yok, başka mesele o.


Eğer güç bulununca demokrasi sandıktan ibaret olmadığı için Erdoğan indirilecekse,

buna sokakta tepki gösterecek Akp destekçilerine "iç savaş çıkmasın diye" bu şekilde müdahale etmek "gerekli" görülecekse,

yani aynı mantığın burada da işletilme ihtimali az da olsa varsa,

Akp'lilerin gündeminde Mısır'ın olması sırf bu nedenden ötürü bile normal geliyor bana.

"Mısır'da Amerikan'ın oyunu bozuldu" sanarak bayram etmek ne kadar anormal ise o kadar normal bu da.

Refah Kapısı'nın kapatılmasının Amerika'yı üzdüğünü zannetmiyorum zira.

Ağustos 29, 2013

Hikmet

Muzaffer Efendi'nin bir Beyazıt Camii sohbetinden:

"Dünyada neyle meşgul olursanız kabirde de onunla meşgul olursunuz."
"Dünyayı çok seven adamın ölümü güç olur, şiddetli olur."

Cemaatten birinin "Kadıköy'de toplanalım" önerisine:
-Kadıköy'de toplanırsak burada dağılırız. Toplananlar dağılır, doğan ölür, yapılan yıkılır.

Ağustos 23, 2013

yalnız çölde çay

"sessiz geçen gecelerde kaymaklı ekmek kadayıfı misali tek sırdaşım ve yalnız çölde çay, dem lik dem lik. bir küheylan düşünün vakur bakışlarıyla vatoz balığını vardar ovası sakin sessiz bir liman gibi tüter ince ince havası."
BB

Ağustos 10, 2013

Serbest Düşme


İnsanın hep sahip olamadıklarını istemesi durumu vardır. Sahip olma şehveti yani.

Bir konuma gelmek ister, gelince mutsuz olur daha üstünü ister. Bir şey elde etmek ister, sahip olursa başka bir şey ister. Elde edilen şey genelde sıradanlaşır, cazibesini kaybeder. 

"İleriye gitme isteği"nden daha farklı bir şeyden bahsediyorum. "Elimde şu var, eyvallah ama bir de bu olsun" değil. "Elimde hiçbir şey yok!" hissinden bahsediyorum.

Halbuki bir şey değerli ise, her zaman değerlidir. Tersi de geçerli. O şeye sahip olup olmamak onun değerini değiştirmez.

Olmayan şeyin cazibesi yer çekimine benziyor. Yerde otururken yer çekiminin varlığı fark edilmiyor. Ama yüksek bir yerden düşmek üzereyken tek hissedilen şey o çekim. Hem çekime maruz kalan şey, hem de çekim kuvveti aynı halbuki.

Sahip olmak istediğimiz şey bizden uzakken hissedilen şehvet, elde edince kalmıyor. O şey bizden geri alındığında ise tekrar aynı çekim hissediliyor.

Kapitalizm sağolsun, o şehveti diri tutacak tüketim nesnelerine her gün yenisi ekleniyor. Şimdiye kadar böyle idare etti. Fakat bu artık kesmemeye başlamış olmalı ki insanların içinde "kaybetme arzusu" doğmaya başladı. Elde ettiği her şeyi bırakıp gitme, yaptığı her şeyi yıkma arzusu. 

Sırf yer çekimini hissetmek için aşağıya atlama arzusu yani.


Ağustos 06, 2013

müebbet muhabbet

bugün sonuçları açıklanan davayla ilgili olarak; kişiler ve aldıkları cezalar hakkında yorum yapmam mümkün değil. zira -küçük bir kısmı hariç- ne kişileri tanıyorum, ne de işledikleri suçla aldıkları ceza arasındaki denge hakkında yorum yapabilecek kadar hukuk bilgim var. ama kişileri geçersek, kemalist/ulusalcı resmi ideolojinin çöküşünün bu kadar net bi delilini görmek Türkiye halkının ciddi bi çoğunluğu gibi beni de epey rahatlattı.
ancak buraya kadar benimle hemfikir olan arkadaşlara haddim olmayarak küçük bi şey hatırlatmak istiyorum.
Efendimiz (s.a.v) zamanında bi hanım recmedilirken, Halid bin Velid hazretleri üzerine kan sıçraması üzerine recmedilen hanıma kötü sözler söylüyor, Efendimiz (s.a.v) de onu "Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" (başka kaynaklardan anladığım kadarıyla vergileri üzerine geçiren kişi gibi bir şeyden bahsediliyor burda) diyerek uyarıyor. sonrasında recmedilen hanımın hazırlanmasını emrediyor, cenaze namazını kılıyor ve kadın defnediliyor.
söz konusu hanımın tövbe etmiş olması gibi mühim ayrıntıların farkındayım, ama yine de Efendimiz'in (s.a.v) hakkında şer'i hükmü infaz ettirdiği kişiye karşı tavrıyla alakalı bi fikir verir sanıyorum.
son olarak Hazreti Ebu Bekir'in "Allah'ım, bedenimi o kadar büyüt ki cehenneme benden başka kimse giremesin" mealindeki duasını hatırlatır, hürmetlerimi arz ederim.

Ağustos 05, 2013

Şeytanlık

"Allah bütün mesajını insan vasıtasıyla anlattı. Şeytanı şeytan yapan şey Allah'a secde etmemesi değil, insanı kabul etmemesidir. Oradaki Hz. Adem değildir, insân-ı kâmildir, hakîkat-i Muhammediyye'nin kaynağıdır. Şeytan olması, "Ben biliyorum, niçin böyle birisini yarattın?" demesinden kaynaklanır. Şeytanlık yapmak nebîleri, velîleri, insân-ı kâmilleri kabul etmemekle özdeştir. "

Mahmud Erol Kılıç- "Anadolu'nun Ruhu", sayfa 75

Temmuz 30, 2013

Muhabbet Bağı'ndan

"Evliyâullah’a özenenler, velî kulları dinleyenler, velîler gibi olmaya çalışanlara şunu tembih ediyorlar, şunu unutmayınız ki; Bu velayet makamına giriş, evet Allah yolu açıktır. Allah’ın kula yakınlığı arada hiçbir şey kabul etmez, Allah o kadar yakındır ki... Fakat Allah Teâlâ’nın bu yakınlığını tasdik meyânında olan Allah’a yakîn olan kullar vardır. Onlar “Biz de bu kişiden razıyız” demedikçe o kişi velâyet makamında oturamaz. Diyorlar.. O tasdik makamlarından bir tanesi de Hz. Osman radıyallâhu anh’dır. Hz. Osman Efendimiz’e yan gözle bakanlar ebedi olarak velâyete, Allah’a yakınlık makamına çıkamazlar. Bunu bilen de bilir, bilmeyen de böyle olduğunu bilecek. Hisseder. Ulaşamadığı yeri hisseder insan. Bende bu yok der. Ulaşanlar da “evet biz de gördük” diyecektir. Biz nereden biliyoruz? Okuduk. Gördüğümüzden değil."

Temmuz 26, 2013

"yâ eyyühel kâfirûn!"


yaptığı her şeyi beğenilip takdir toplamak amacıyla yapan; yediği her yemekte, gittiği her yerde, aklından an be an gecen her şeyde "arkadaş"larının beğenisini gözeten bi zihin yapısı, kişiyi kaçınılmaz bi şekilde güzel bulduğu her şeyini teşhir edip, sadece çirkin şeyleri kendisine saklamaya itecektir. durum böyle olunca bu kısıtlı arkadaşımızın kısıtlı kafası, "kıymetli" ve "muhterem" olanın setredilmesini, yani "mahremiyet" kavramını tabii ki anlayamıyo ve "hamilelik utanılacak bi şey değildir" gibi cümlelerle zırvalıyo. bu coşan arkadaşlar farkındalar mı bilmiyorum ama, hakkında bıdı bıdı ettikleri zat bi "din" büyüğü; ve bu din zaten tartışılmaz bi şekilde kadının veya erkeğin vücudunun teşhir edilmesini "terbiyesizlik" ve hatta günah sayıyo. mezkur zat-ı muhterem de; gizlenmesi, setredilmesi gereken bedeni ve mahrem olan "hamilelik" durumunu setretmenin hamileliğin son zamanlarında pek mümkün olmayacağından dolayı, hamile hanımın bu zamanda dışarı çıkmasının kaynağını dinden alan "adab-ı muaşeret"e uygun olmadığını söylüyo. yani zaten tesettür ve mahremiyet gibi bi derdi olmayan insanları ilgilendiren bi durum yok, istediğiniz gibi takılmaya devam edebilirsiniz.

"leküm dînüküm veliyedîn"

Temmuz 08, 2013

Tuhfetü's-Sâimîn/ Oruçlulara Armağan

Ramazan-ı Şerif gelmeden hediyenizi almayı unutmayın. Eserin bir nüshasını bulup bana hediye edebilir, bayramdan önce çocuk sevindirebilirsiniz, olur bunlar.
http://www.semazen.net/w1/oruclulara-armagan-i

http://www.semazen.net/w1/oruclulara-armagan-ii

Şubat 02, 2013

inan, güven

Netlik istiyorum. Muhtemelen siz de seversiniz netliği. Aklımızın aldığı en güvenli yerlerden biridir. Güven de temel bir ihtiyaç. Tabii hep olmuyor. Muallakta kalabiliyor insan. O insan için aklının aradığı netlik sınırlarının dışında, "şu doğrudur" ya da " bu yanlıştır" hükümlerinden çok daha güven verici limanlar var.
Şöyle:

"Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur'an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)"
Mâide -101

Ocak 06, 2013

Gerçek Kesik: Isırık

Kabus gördüğünü sanmıştı Samantha. Fakat duydukları tamamen gerçekti. "Acaba evi iyi süpüremedim de yatağın altında ekmek kırıntısı mı kaldı, kabus mu görüyorum?" diye düşündü önce. Ama kabus değildi. Tabii ya, sebep belliydi. İncelediği teyzelerden biri çocuğuna küçükken hep "Yatsı namazını kılmadan yatarsan korkarak uyanırsın." dermiş. Genç adam hala kabus görmek korkusuyla hiçbir yatsı namazını kaçırmadığını söyleyince etkilenmişti. "Namazımı kılmadan uyudum, ondan böyle korktum." dedi kendi kendine. "Üç kadın, elli gün ve Türkiye: Teyzeler gerçeği" belgesel filmine bunu da eklemeliydi.

Samantha bu belgeselin hayalini kuruyordu uzun zamandır. Çocuklara kazanma hırsını pazarda ucuz olan elbiselerin en güzelini seçerken aşılayan, karşındakini anlamayı altın günlerinde kendi geliştirdikleri vücut diliyle öğreten, ev ekonomisini ayakta tutmak için ŞOK, BİM, DİASA gibi ağızdan tek hamlede çıkan marketlerde ucuzluk avına çıkarak bir hesaplama dehası olan, doğanın evriminin günümüzdeki halkası teyzelerdi onlar.

O bunları düşünürken çığlıklar artmıştı. Apartmandan mı geliyordu sesler? Hayır, apartmandan olamazdı çünkü yukarıdaki teyzenin cama koşan ayak seslerini duydu. Filminin jenerik müziği terlik sesi ve tek taraf çiğnenen sakız melodileriyle bütünleşen bir mezdeke şarkısı olabilirdi. Bunu da hatırlamak üzere bir kenara not etti.

Düşüncelerinden sıyrıldığında kızın çığlığını tekrar duydu. Bir grup köpek de havlayarak onu takip ediyordu. Korktu, dışarıya da çıkamazdı. "O da gecenin bir yarısı dışarıda dolaşmasaymış." dedi. Teyzeleri gözlemlediği onca süre Samantha'ya yeni huylar kazandırmıştı. Kesin yargılarını ve insana keşke dedirtmeyen kuralcılığını da pek sevdiği teyzelere borçluydu.

Çığlık çığlığa koşan kızın sesi uzaklara karıştı. Martıların kulak tırmalayan kahkahaları bölüyordu geceyi. Saat 2'yi vuruyordu.