Şimdi deniyor ki;
1) Erdoğan = Mursi = Diktatör
2) Erdoğan'a destek verenler = Müslüman Kardeşler
3) Demokrasi'nin sandıktan ibaret olmadığı görüldü, seçilen seçimsiz de gönderilebiliyor.
4) Darbe'den sonra sokağa çıkıp tepki gösterenlere sniper ile müdahale edilmesi normal çünkü "iç savaş" çıkacaktı.
Bu benzerlikler doğru mu, Mursi diktatör mü, müslüman kardeşler terörist mi falan bunların hiçbir önemi yok, başka mesele o.
Eğer güç bulununca demokrasi sandıktan ibaret olmadığı için Erdoğan indirilecekse,
buna sokakta tepki gösterecek Akp destekçilerine "iç savaş çıkmasın diye" bu şekilde müdahale etmek "gerekli" görülecekse,
yani aynı mantığın burada da işletilme ihtimali az da olsa varsa,
Akp'lilerin gündeminde Mısır'ın olması sırf bu nedenden ötürü bile normal geliyor bana.
"Mısır'da Amerikan'ın oyunu bozuldu" sanarak bayram etmek ne kadar anormal ise o kadar normal bu da.
Refah Kapısı'nın kapatılmasının Amerika'yı üzdüğünü zannetmiyorum zira.
Ağustos 30, 2013
Ağustos 29, 2013
Hikmet
Muzaffer Efendi'nin bir Beyazıt Camii sohbetinden:
"Dünyada neyle meşgul olursanız kabirde de onunla meşgul olursunuz."
"Dünyayı çok seven adamın ölümü güç olur, şiddetli olur."
Cemaatten birinin "Kadıköy'de toplanalım" önerisine:
-Kadıköy'de toplanırsak burada dağılırız. Toplananlar dağılır, doğan ölür, yapılan yıkılır.
"Dünyada neyle meşgul olursanız kabirde de onunla meşgul olursunuz."
"Dünyayı çok seven adamın ölümü güç olur, şiddetli olur."
Cemaatten birinin "Kadıköy'de toplanalım" önerisine:
-Kadıköy'de toplanırsak burada dağılırız. Toplananlar dağılır, doğan ölür, yapılan yıkılır.
Ağustos 23, 2013
Ağustos 10, 2013
Serbest Düşme
Bir konuma gelmek ister, gelince mutsuz olur daha üstünü ister. Bir şey elde etmek ister, sahip olursa başka bir şey ister. Elde edilen şey genelde sıradanlaşır, cazibesini kaybeder.
"İleriye gitme isteği"nden daha farklı bir şeyden bahsediyorum. "Elimde şu var, eyvallah ama bir de bu olsun" değil. "Elimde hiçbir şey yok!" hissinden bahsediyorum.
Halbuki bir şey değerli ise, her zaman değerlidir. Tersi de geçerli. O şeye sahip olup olmamak onun değerini değiştirmez.
Olmayan şeyin cazibesi yer çekimine benziyor. Yerde otururken yer çekiminin varlığı fark edilmiyor. Ama yüksek bir yerden düşmek üzereyken tek hissedilen şey o çekim. Hem çekime maruz kalan şey, hem de çekim kuvveti aynı halbuki.
Sahip olmak istediğimiz şey bizden uzakken hissedilen şehvet, elde edince kalmıyor. O şey bizden geri alındığında ise tekrar aynı çekim hissediliyor.
Kapitalizm sağolsun, o şehveti diri tutacak tüketim nesnelerine her gün yenisi ekleniyor. Şimdiye kadar böyle idare etti. Fakat bu artık kesmemeye başlamış olmalı ki insanların içinde "kaybetme arzusu" doğmaya başladı. Elde ettiği her şeyi bırakıp gitme, yaptığı her şeyi yıkma arzusu.
Sırf yer çekimini hissetmek için aşağıya atlama arzusu yani.
Ağustos 06, 2013
müebbet muhabbet
bugün sonuçları açıklanan davayla ilgili olarak; kişiler ve aldıkları cezalar hakkında yorum yapmam mümkün değil. zira -küçük bir kısmı hariç- ne kişileri tanıyorum, ne de işledikleri suçla aldıkları ceza arasındaki denge hakkında yorum yapabilecek kadar hukuk bilgim var. ama kişileri geçersek, kemalist/ulusalcı resmi ideolojinin çöküşünün bu kadar net bi delilini görmek Türkiye halkının ciddi bi çoğunluğu gibi beni de epey rahatlattı.
ancak buraya kadar benimle hemfikir olan arkadaşlara haddim olmayarak küçük bi şey hatırlatmak istiyorum.
Efendimiz (s.a.v) zamanında bi hanım recmedilirken, Halid bin Velid hazretleri üzerine kan sıçraması üzerine recmedilen hanıma kötü sözler söylüyor, Efendimiz (s.a.v) de onu "Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" (başka kaynaklardan anladığım kadarıyla vergileri üzerine geçiren kişi gibi bir şeyden bahsediliyor burda) diyerek uyarıyor. sonrasında recmedilen hanımın hazırlanmasını emrediyor, cenaze namazını kılıyor ve kadın defnediliyor.
söz konusu hanımın tövbe etmiş olması gibi mühim ayrıntıların farkındayım, ama yine de Efendimiz'in (s.a.v) hakkında şer'i hükmü infaz ettirdiği kişiye karşı tavrıyla alakalı bi fikir verir sanıyorum.
son olarak Hazreti Ebu Bekir'in "Allah'ım, bedenimi o kadar büyüt ki cehenneme benden başka kimse giremesin" mealindeki duasını hatırlatır, hürmetlerimi arz ederim.
ancak buraya kadar benimle hemfikir olan arkadaşlara haddim olmayarak küçük bi şey hatırlatmak istiyorum.
Efendimiz (s.a.v) zamanında bi hanım recmedilirken, Halid bin Velid hazretleri üzerine kan sıçraması üzerine recmedilen hanıma kötü sözler söylüyor, Efendimiz (s.a.v) de onu "Ey Halid! yavaş ol. Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim. Bu kadın öyle bir tövbe etti ki, onu bir baççı (vergi memuru) yapsaydı, şüphesiz mağfiret olunurdu" (başka kaynaklardan anladığım kadarıyla vergileri üzerine geçiren kişi gibi bir şeyden bahsediliyor burda) diyerek uyarıyor. sonrasında recmedilen hanımın hazırlanmasını emrediyor, cenaze namazını kılıyor ve kadın defnediliyor.
söz konusu hanımın tövbe etmiş olması gibi mühim ayrıntıların farkındayım, ama yine de Efendimiz'in (s.a.v) hakkında şer'i hükmü infaz ettirdiği kişiye karşı tavrıyla alakalı bi fikir verir sanıyorum.
son olarak Hazreti Ebu Bekir'in "Allah'ım, bedenimi o kadar büyüt ki cehenneme benden başka kimse giremesin" mealindeki duasını hatırlatır, hürmetlerimi arz ederim.
Ağustos 05, 2013
Şeytanlık
"Allah bütün mesajını insan vasıtasıyla anlattı. Şeytanı şeytan yapan şey Allah'a secde etmemesi değil, insanı kabul etmemesidir. Oradaki Hz. Adem değildir, insân-ı kâmildir, hakîkat-i Muhammediyye'nin kaynağıdır. Şeytan olması, "Ben biliyorum, niçin böyle birisini yarattın?" demesinden kaynaklanır. Şeytanlık yapmak nebîleri, velîleri, insân-ı kâmilleri kabul etmemekle özdeştir. "
Mahmud Erol Kılıç- "Anadolu'nun Ruhu", sayfa 75
Mahmud Erol Kılıç- "Anadolu'nun Ruhu", sayfa 75
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)