Temmuz 31, 2011

berkbüklüm

berk üçtür (1, 2, 3) blogun en güzel postlarını atıyo. çok pis kıskanıyorum.

sufi dı kıray aut (feat whirling dervishes)


kaval ettim neyimi
tepki toplar boyunu
çoluk bekler aşını
para gerek, para..

Temmuz 27, 2011

Afrika

Afrika dediğin bir garip kıta
El bilir âlem bilir
Ki şekli bozulmasın diye Akdeniz’in
Hâlâ eskisi gibi çizilir
Haritalarda

(1954)

Cemal Süreya
(Kelebekleri çokça etkilemiş bir zat)

celal tan ve ailesinin aşırı acıklı hikayesi

filmin ilk afişi.

Temmuz 26, 2011

yorum

leyladan sonra vedide hanımdan da gelen tepki sonucunda, yorumları açtık. ivit. buyrun.

leyladan

kalanlar

"Biz çıkıp sokakta yürümenizi, arkadaşlarınızla sabaha kadar memleket meseleleri tartışmanızı, manavdan nar alıp tanelerini dökmeden bir bankta oturup yemenizi tercih ederiz. Ama yok illa buradaysanız Kalanlar olarak sizin gibileri bulacağınız bir yerdesiniz"


biraz küçükmüşüm o zamanlar ben.

taam taam pardon.

Temmuz 25, 2011

4 adımda sanat filmi çekmek.


1) doğadaki herhangi bir nesne seçilir.
2)ekşın denir.
3)aktör nesneye birkaç dakika mal mal bakar.
4) kesilir.

pis çocuk

kendimi ilkokuldaki acımasızlık timsali çocuklar gibi hissediyorum. böyle mesela bi kızla dişinde tel var diye, veya gözlüklü diye, veya şişko diye dalga geçen, tek gerekçe olarak "çirkinsin"i gösteren çocuklar gibi.



çok eylenceli.



verim

şimdi biz heycanlıyız, buraya böyle çok yazıyoruz ama, bu bi hafta sonra böyle devam etmiycek muhtemelen.

o zaman böyle aa bitti o da falan diye üzülmeyelim tağammı. öyle nadir nadir yazarız hiç olmadı.

acayip

...
+ulan ne acayip yaa...
-çok acayip!
+yok, şu acayip:
-ne acayip?
...


.

riks üzerine

-:
..................................
.......
..............
.............
.....................
.......................
hahahaha
abi
bu adamla ilgili mevzu anlatırken bile
yazı stilim değişti
farknda mısın
kelime kelime aşağı iniyorm

açtık.

heyooo dandik havai fişeklerle açtık blogu! hadi bakalım hayırlısı
gözdeanım mahallemizin assolisti olduğu için, soradan teşrif edicekler.

ölüm

ben ölmemeyi planlıyorum. siz de ölmeyin, çok eyleniriz.

ölüm dedikleri

  1. sinemada izlediğiniz filmin sona ermesi gibi birşeydir.kendinizi kaptırdığınız şeyin film olduğunu ancak cast taki yazılar çıkınca anlarsınız..gerçeğinde cast taki yazıları bekleyecek kadar bile vakit tanınmaz size..tüm güzellikler ya sona ermiştir yada herşey daha yeni başlamaktadır..bir uykudan uyanmak gibi birşeydir..bütün illizyonun ortadan kaybolduğu andır..sözlük anlamını bildiğiniz ama tam olarak ne olduğunu hiç adam gibi düşünmediğiniz gerçekle karşı karşıya kalmaktır..hayatınızın gerçek mahiyetini ortaya çıkaran turnusol kağıdı gibi bir şeydir.

    *çok eskilerden hasalsözlük girdisi.

bozuk olan asansörümüz bütün katlara çıkabilmekte,sadece bizim kata çıkamamaktadır..bunun üzerine gelen asansör tamircisiyle annem arasında söyle bir diyalog gecer;

asansörcü: bu asansör sizin katı tanımıyo abla...hafızasına işlenmemiş

annem: o beni tanımıyosa ben onu hiç tanımıyorum ...(*: ortamda mevcut olan apartman yöneticisine)bi daha da aidatta bakım parası istemeyin

asansörcü: -olur mu abla tanıtırız şimdi

kamuran

msn konuşmaları esnasında ihtiyaca binaen icat ettiğimiz bir komut sistemi.dış görüşünü el sallayan bir south park kişisi gülümsecinden ibaret olsa da aslında çok derin manalar içermektedir.şöyle ki;bir zamanlar ben ve sevgili msn partnerlerim -ben çıkıyorum,kendine iyi bak,görüşürüz-türevinden vedalaşma cümleleri kurduktan sonra da konuşmaya devam eder ve bir konuşmada birçok kez veda eder hale geliriz.bu durum zamanla bir kötü alışkanlık haline gelmeye başlar.çünkü yerli yersiz edilen vedalar kelimelerin kifayetsizleşmesine sebep olur.inandırıcılık azalır.ayrıca acil bir iş için msn'i kapatmadan önce veda edilirken bir sürü veda cümlesi kurmak ve gelen cümlelere cevap vermek bir eziyet haline gelir.örnek;

" x:benim acilen çıkmam lazım,masaya gitmezsem ablam benim böreği de yiyecek..aç kalcam mazallah

y: peki o zaman görüşürüz

x:görüşürüz..

y:kendine iyi bak

(*: ayıp olmasın diye cevap verme zorunluluğu hissederek)

x:sen de kendine iyi bak

y:sağlıcakla kal

(*: artık takati bitmiştir)(*: ve en kötüsü böreği de bitmiştir)

x: sende sağlıcakla kal..(*: artık yalana başvurulur)benim msn kopuyo arada..bundan sonra cevap vermezsem merak etme..(*: bağlantı cebren ve hile ile koparılır)"

ve insan kamuran'ı icat eder.el sallayan south park kişisi gülümsecinin adı bundan sonra-kamuran-olacaktır..kamuran yazan msn yazarı acil durumlar dışında (*: gerçekten acil durumlar) (*: misal) (*: metafizik güçler harekete geçti,kaaç!) (*: gibi uyarılar serbest tabii) artık taa bir dahaki oturuma kadar başka birşey yazamayacaktır.böylece sorun halledilmiş olacaktır.ve-görüşmek üzere-kelimesi artık yerinde kullanılır olacaktır.

burcuva (hb)

"bir şeyi kırk kere söylersen olur" mantığıyla düşünüldüğünde muhtemelen kocası alim olacak olan kardeşim..(bkz: ben bilmem beyim bilir)(*: kendisi gülmeyen,beyi gülen gülümseç)

her mantık kendi içerisinde tutarlıdır

üç odadan oluşan bir ev düşün.odaların birbirleriyle (*: pencere,kapı gibi) hiçbir bağlantısı yok.iki farklı odada bulunan iki vatandaş da evin sadece kendi bulundukları odadan ibaret olduğunu sanmakta,başka oda olduğunu bilmemekte.a odasında korcan ve ağırlıkları farklı üç taş var.b odasında berkercan ve farklı ağırlıkta iki taş var.c odasında diğer odadaki taşların ağırlığını sıfıra yakınsatacak derecede ağır başka bir taş var(*: odalar,taşlar ve adamlar ideal bu arada)(*: nşa daki gülümseç).şimdi gaipten bir sesle(*: yazar benim kardeşim,istediğim gibi sorarım) bu elemanlara "evdeki en ağır taş hangisi"diye sorsam ikisi de cevap olarak kendi odalarındaki en ağır taşı söylerler.her iki cevap da yanlıştır (*: hatta diğer taşların sıfıra yakınsadığını hesaba katarsak çok saçmadır da) ama cevapları verenler kendi içlerinde tutarlıdırlar.çünkü onlar nesnel gerçekliklerden(*: yani kendi odalarındaki taşların ağırlıklarından) yola çıkarak zihinlerinde bir düşgerçeklik oluştururken c odasını hiç hesaba katmamışlardır.genelleme yaparken bazı gerçekleri hesaba katmamaları yanlış bir yargıya varmalarına sebep olmuştur.

karşıt fikirleri savunan insanların bir konuyu günlerce tartışmalarına rağmen hiçbirinin fikrinde bir değişme olmaması ve aynı şekilde tartışmaya devam etmeleri de bu yüzdendir.(*: sözlüğün son 8 aylık tarihini incelersen görebilirsin)çünkü iki tarafın da zihinlerindeki düşgerçeklik farklıdır.iki taraf da birbirlerinin vereceği cevabı az çok biliyordur aslında.fakat insan bir şeyi bilse de inanmadığı o şeyi nesnel gerçeklik olarak algılayıp onu kendi düşdünyasının bir parçası haline getirmez.yani kendi düşdünyasında o bilginin yeri yoktur.kişinin eski yargısını değiştirmemesinin nedeni budur.

(*: korcanın odasına c deki taşı koysak bile)(*: eğer o taşın var olduğuna inanmıyorsa) (*: korcan yine eski cevabını verecektir)şimdi adamın biri çıkıp "yer çekimi yoktur,gök itimi vardır.biz dengeli bir şekilde itildiğimiz için böyle durabiliyoruz" dese hepimiz "hadi oradan,hadi oradan" moduna geçeriz. eğer bunu bizi inandırabilecek şekilde kanıtlarsa ve inanırsak gök itimini kendi düşgerçekliğimizin bir parçası haline getirip onun savunucusu oluruz.

Anlatma demekle olmaz, sana bir masal anlatayım mı?

Anlatayım, anlatayım...

Bir küçüüücük davşancık varmış. Davşancık bir sıçramış; "Sıçramasana evladım! Kurtlu musun?" demişler, dinlememiş. İki sıçramış; "Ağır olsana yavrum"
demişler, "Ağır ol ki davşan sansınlar" gibisinden bayaa ağır konuşmuşlar hatta ama nafile... Büyük sözü dinlemeyince üçüncüde çarpılıvermiş.

Çarpılınca düşünecek çok zamanı olmuş davşancığın. Büyüklerinin "ağır ol ki davşan sansınlar" sözü kafasının içinde günlerce yankılanmış durmuş. İyileşip ağır bir davşan olmaya karar vermiş. Çok havuç yemiş, büssürü turp yemiş, marullar kemirmiş ve zamanla istediği gibi ağırlaşmış. Ağır bi davşan olduğu için artık "küçücük davşancık" değilmiş elbette. "Devşan" adını vermişler ona ormanda; alay etmişler, küçümsemişler.

Ormanda kimse Devşan'la arkadaşlık etmemeye başlamış. Sevgilisi de terk etmiş zaten. Devşan, depresyona girmiş. "Bağlanmayacaksın" diye bir yazı kazımış bütün ağaçlara. Fakat bu, ormandakilerin onunla geçtikleri dalganın dozunu artırmaktan başka bir işe yaramamış.

Bu hengamenin içinde Devşan'ı sadece bir kişi anlamış. Herkesin hor gördüğü, hatta görünce yolunu değiştirdiği, Devşan'ın bile yıllar yılı kaçtığı "Ağır Geyik". Ağır Geyik ve Ağır Devşan birbirlerini çok sevmişler. Bu yozlaşmış ormandan kaçıp kendilerine şirin bir yuva kurmak istemişler. Balta girmemiş ormanlara taşınıp, pembe panjurlu ağaç kovuklarında barınmışlar. Kırk katırları ve de kırk satırları olmuş. Bir gün, o satırlardan biri ile Ağır Geyik, Devşan'ı öldürmüş. Sonra da kalan satırlara şöyle yazmış: "Herkes öldürür sevdiğini..."

Son.
blogger profillerinize fotoraf koysanıza lan. sizde B yazıyo bende fotoğraf var, çok utanıyorum.

riks




riks, bunu facebook'ta paylaşmaktır.

Temmuz 24, 2011

sozluk yazarlarinin karsilasmalari

  1. yazarlar birbirlerine nickleriyle hitap ederler ve çevre ahali "gençlik nereye gidiyor ne biçim isimler..ahh nerde ayşeydi fatmaydı bukuriyeydi abedin di "cinsinden iç geçirirler..halihazırda bugün minibüste "aaa ben seni tanıyorum haş be değil mi..naber"diye başlayan diyalog bu duruma iyi bir örnektir..
    (bkz: aah o teyzenin bakışı yıktı beni)
    bazen nick okumada sorun çıktığı için insan konuşmaya çekinir..lieselotte yle ilk karşılaşmada -sen-şahıs zamirinin kullanımına ağırlık verilip lieselotte nin telaffuzu öğrenilip sorun çözülmüştür..bazıları da isim ve soyadlarını birleştirip oluşturdukları nickleriyle bu duruma kesin çözüm getirmiştir
    (bkz: ben)
    (bkz: adı bile marka bee)

senaryo menaryo

ben böyle bişeyler yazmak istiyorum, sonra yazamıyorum. niye öyle oluyo ki acaba? hep internete girip, böyle bişey yazmak üzere hiç oturmamaktan olur mu? ne dersiniz?

Temmuz 23, 2011


kelebeklerî etkiliyorum olmuş. o "i"nin üstünde
şapka olmuş yanlışlıkla.





kelebekleriiii etkiliyorum uleynn!


adam olsak lan hakkat.

Reha Çamuroğlu’nun İsmail adlı olağanüstü romanında bir sahne vardır. Sahne mi? Bir parça vardır… Ne haltsa işte bir yer var kitapta. İsmail, yani Şah İsmail, yani Hatayi, Selim’e karşı savaşırken vurulur. Yanılmıyorsam sol elinden ya da sol kolundan. Yarasından kan akmaya başlar. İsmail, kendisi de inanıyordur ki, Mehdi’dir.
Yani kanının akması olacak iş değil! İsmail orada bir şaşırmak şaşırır; nasıl diyeyim,
öyle bir şaşırmak hepimize nasip olsa. Hiçbir koşulda sarsılmayacağından emin olduğumuz şu sünepe varlığımıza bir an için o kadar şiddetle uzak düşsek. Bir an için ürpererek düşünsek ki, ya hu, yaradılmışların en mühimi ben olmayabilir miyim? Belki benden daha kıymetli birileri vardır bu dünyada… Belki etraftaki her şeyden bu kadar çok yakınıp kainatın bereketini kaçırmak konusunda biraz daha eli sıkı davranabilirim. Belki bütün hayatım ve ölümüm, kendimden başka kimsenin işine yaramayacak… Belki, benim bile işime yaramayacak birisiyim ben…

Böyle dertlensek de içimiz iyice bir yansa…

Sonra bir yolunu bulup onun da tadını çıkartsak…

Adam olsak lan biraz…

bunu onur ünlü mü, ah muhsin ünlü mü yazdı hatırlamıyorum. çok güzel ama bu. çok iyi. çok süper. uu yee. mükemmel. evet.
ah MiNéL aşqh ...

globalleşme,yumruk atan kolun uzamasıdır.

Bütün gün dünyanın bilmem neresindeki birinin üretmiş olduğu virüsle mücadele ettim. Tanımadığı etmediği şahsıma attığı yumruğu savuşturmak için sittin tane anti virüs programının korsanını indirerek üreten firmaları yumruklamış oldum. Belki de içlerinden biri bu virüsü üreterek önceden bana vurmuştu. Köyü geçtim, mahalleye döndüğü söylenen yeni dünyamızın sessiz mahalle kavgaları böyle olsa gerek..
rüyalar anlatılmamalıysa hayatıma dair ne yazabilirim ki.

deneme

ses kontrol. bir ki.